GÜBRE AĞACI ‘YEŞİL DEVRİM’ SAĞLAR MI?
Günümüzde ilimle bilim aynı şeylermiş gibi zannediliyor. İlmi bilgi vahye dayanır, ihya ve inşa ile ilgilenirken, modern bilimse tahrif ve ifsatla… Bugün bilim adına, 80-90 binden fazla sentetik kimyasal madde kullanımda. Bunlara her yıl binden fazla yenileri eklenip piyasaya sürülmekte. İçlerinde yararlı olan hiçbir kimyasal yok, zira tümü toksik…
Şimdilerde vücutlarımızda 40-50 yıl önce bilinmeyen ya da bulunmamış binlerce kimyasal madde var. Bunların tamamı kromozom, DNA yani genetik hasarlara yol açıyor. Dolayısıyla da yaratılışı değiştiriyor. Bu kimyasallar yüzünden pek çok bitki ve hayvan türü yok oldu ve olmaya devam ediyor.
Her biri dünyayı cehenneme çevirecek düzeyde olan bu sentetik kimyasallar yüzünden pek çok insan kanser olup öldü. Kimi organlarını kaybetti, milyonlarca çocuk sakat doğdu. Milyonlarca genç ise kısırlaştı. Bunca büyük teröre rağmen “bilim adamı” denilen zatlar, bu ifsat ürünlerini savunmaktan geri dur/madı/muyor. Peki, ne uğruna?
Elbette kimi üç beş kuruş para, kimi korku, kimi insanî ve ahlakî değer yoksunluğu, kimi şöhret, kimi egemen yapılara olan bağımlılığı yahut köleliği uğruna! Pek çoğu sahipleri adına konuşuyor…
Ne yazık ki, bugün dünyada yüz milyarlarca dolarlık sentetik kimyasal zehir toprağa boşaltılıyor. Dahası devletler bunun için hem üreticilere, hem de uygulayıcılara teşvikler veriyor.
Bunlara itiraz edenler yok mu? Var elbet! Ama hem sayıları az, hem de yeterli imkâna sahip değiller. Tarih boyunca nice haklı azların, zalim çoklara galip geldiği gibi, bu zulme itiraz eden biz azınlıkta galip geleceğiz biiznillah! İtiraz etmek için ne akademisyen olmak, ne de diplomalı olmak gerek. Zira insanlığını kaybetmemiş herkes bu teröre isyana memur…
İktidarların birçok icraatını eleştiren bazı çevreler, iş kendi hatalarına gelince ortadan kayboluveriyorlar. Mesela Türkiye’de birçok meslek odası her gün acımasızca iktidarı eleştirir. Ama bunların, arzı ve üzerinde yaşayanları yok eden bu zehirlerle ilgili tek cümle kurduklarını gören var mı? Kurmazlar dahası kuramazlar.
Çevreci, ekolojist, yeşilci, organikçi, tohumcu geçinen bu çevrelerin pek çoğu samimi değil. Çoğu kez sadece Ak Parti ve fikriyatını eleştirmeyi kendileri için varlık nedeni görüyorlar. İçlerindeki -aynı kültürden gelen- bazı batılı ve özellikle de Amerikalı muamma tiplerde cabası…
Eleştirilerini sadece iktidara yöneltmelerinin tek nedeni, yaşadıkları ideolojik çöküntünden bir nebze kurtulmak… Bize garip gelmese de, size garip gelebilir, ama Ak Partili belediyelerde bunlarla çalışmayı pek seviyor. Bu girizgâhtan maksadımızı anlayan anladı.
Gübre ağacı hususuna gelince… Şüphesiz ki Cenab-ı Hâk (c.c.) hiçbir şeyi sebepsiz ve boşuna yaratmadı. Geçmişte insanlar emanet aldıkları tecrübeye yenilerini ekleyip, yeni nesle aktarırdı. 1960-70 sonrasında ise bu özelliğini kaybetmeye başladı. 21. Asra gelince ortada irfanî geleneğe dair hikmetli bilgiden neredeyse “eser” kalmadı.
İlim adamları bile kendilerini ‘bilim adamı’ olarak tanımlamaya başlayarak, hikmete son darbeyi indirdiler. Ama iyi ki hâlâ “modernleşmemiş” bir kitle var dünyada. Ve onlar hakikatin izini sürüyorlar.
Anavatanı Afrika olan bu ağaç, Afrika’nın yanı sıra Ortadoğu, Hindistan, Çin ve çevresindeki ülkelerde de aynı amaçla ekiliyormuş.
Gübreleyici ağaç, verim için inanılmaz yararları olan bir tür. Toprağın su tutmasını, erozyon kontrolünü, karbon tutumunu sağlıyor, azotu artırıyor. Pek çok ağaca göre ters bir yaprak açma ve dökme özelliğine sahip.
Bu ağacın olduğu bir tarlaya ekilen buğday benzeri tahıllar yeşermeye başlayıp, yağış ve güneşe ihtiyaç duyduğunda yapraklarını döküp, uykuya geçiyor. Dökülen yapraklar gübreye dönüşüp, toprak ve ürün için besine dönüşüyor. Bu sayede bitkiye gölge de olmamış oluyor. Hasat yapılır yapılmaz uyanıp yeniden yaprak açıyor, ta ki yeniden ekim yapılıp bitki yeşerinceye kadar.
Ölü sanılan her canlı gibi toprak da tam bir hayat kaynağı… Normal şartlarda sıradan bir yüzey toprağının 1 gramında bile yaklaşık 100 milyar bakteri, maya, küf, tek hücreli su yosunundan diyatomlar ile diğer mikroskobik canlı yaşar. Maalesef dışarıdan eklenecek her tür sentetik, toprağı işleyip verimini artıran solucanlar ile diğer organizmaların ölmesine dolayısıyla da verim sorununa yol açarlar.
‘Zambiya Koruyucu Tarım Merkezi’, Faidherbia ağacının bulunduğu tarlalardaki darı veriminin hektar başına 4,1 ton iken, diğer arazilerde bu rakamın 1,3 tonu geçmediğini belirtiyor. Batılıların Afrika toprakları için ağızlarının suyunun aktığı daha iyi anlaşılıyor mu?
Malawi araştırmaları, bu ağacın gölgeliğinde yetişen bitki veriminin, gölgeliğinde olmayanlara oranla yüzde 280 daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu gelişmeler birçok Afrika ülkesini harekete geçirmiş ve verim artışı için tarlalara bu ağaç dikilmeye başlanmıştır.
Çeşitli bölgelerde Bambara, Balanzan, Goa, Harraz, Harraz, Garbi, Acacia, Ana Treee, Ağacı ve Winter Thorn gibi isimlerde verilen ve bir akasya türü olan Faidherbia ağacının yararı bu kadar da değil.
Faidherbia’nın bereketli bakla türü meyvesi, hem hayvan, yemi hem de tıpta kullanılıyor. Susuzluğa dayanıklılığı ve dikenli dallarıyla dikkat çekmekle kalmıyor, ayrıca 6 ila30 metreye varan boyu ve 2 metreye ulaşan çapıyla da muazzam bir kereste.
İstirham ediyorum, her yazımdan sonra yağmur gibi gelen taleplerdeki gibi, benden fide ve tohum istemeye kalkmayınız. ‘Nereden bulurum’ diye de sormayınız. Bulabiliyorsanız lütfen bir adet de bana temin ediniz.